Edip Cansever

Hafifçe ısırılmış bir elmanın dilimindeyim

Elmanın kokusundayım

Anısındayım -kimbilir kimin-

Anılarda görünür, düşlerde görünmez insan

Düşlerde görünen anlamlardır

Özelliklerdir bir de belli belirsiz.

Ve İnsansız anı yoktur. Var mıdır?

Edip Cansever'den Kalanlar: Hayatı ve Etkileyici Sözleri

  • Edip Cansever Kimdir? Hayatının İlk Yılları

Ben, Edip Cansever, 8 Ağustos 1928 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldim. İlk yıllarım, insanın belleğindeki en masum ve en sakin zamanlar olarak kaldı. Bir İstanbul çocuğu olarak, şehrin tarihi dokusunu, dar sokaklarını ve boğazın serin sularını keşfetmekle geçen günlerim var.

  • Babam, küçükken tahsil gördüğü yabancı okul sayesinde bir sanatçı sayılabilecek kadar estetik bir zevke sahipti. Evimiz, o dönemlerdeki pek çok Türk evi gibi, sanat eserleri ve kitaplarla doluydu.
  • Annem ise, beni ve kardeşlerimi büyük bir özveriyle yetiştirdi. Onun şefkati, hayatım boyunca benim en büyük güvencem oldu.
  • İlkokula başladığım yıllarda bir yandan eğitimime devam ederken, diğer yandan insanları ve çevremi gözlemlemenin şairane tutkusu içinde büyüdüm. Şiirlerimi yazmaya başladığım dönemler bunlardı.

Güzel sanatlara olan düşkünlüğüm ailemden gelen bir mirastı. Resim yapmayı, heykellerin dilinden anlamayı babamda görerek öğrendim. Kitaplara duyduğum sevgi ise annemin bana anlattığı masallar ve okuduğu hikayelerden kaynaklanıyordu.

Ticaret Lisesi’ne başladığım yıllar, benim için farklı bir dünyanın kapılarını araladı. İçimdeki şair ruhu, bir yandan matematik ve iktisat dersleriyle mücadele ederken, diğer yandan serbest düşüncelerimin peşinden gitmeye başladı. İşte bu dönem, hayatıma ve sanat anlayışıma yön veren kritik bir evreydi.

İstanbul’un o kendine özgü ruhunu, benim şiirlerimde bulacaksınız. Tarihi yarımadanın gizemli durağanlığı ve Galata’nın hareketli günlük yaşamı; hepsi benim kelimelerimde hayat bulur.

Hayatımın ilerleyen zamanlarında başaran her şair gibi, ilk yıllarım aynı zamanda birer ilham kaynağı oldu. Ve şimdi ise, benim hikayemin bir parçası olarak, Edip Cansever olarak, o yılları sizin için paylaşıyorum.

Şiire Adım Atışı ve İlk Eserleri

Ben, Edip Cansever, şiire nasıl adım attığımı ve ilk eserlerimi anlatıyorum. Gençliğimde muhafazakâr bir ailede büyümeme rağmen, Ressam Abidin Dino ve şair Cemal Süreya gibi isimlerle dostluk kurduktan sonra şiire olan ilgim arttı. İlk şiirlerim sanat ve edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başladığında, benim için dünyanın en mutlu anlarından birisiydi.

  • İlk şiir kitabım “İkindi Üstü” 1957 yılında yayımlandı. Bu eserimde hayatın sıradan anlarını, günlük konuşma dilini kullanarak anlattım.
  • İkinci kitabım “Dirlik Düzenlik” ise insanın iç dünyası ve toplumsal eleştirilerle doluydu ve beni kesinlikle daha ciddi bir şair olarak konumlandırdı.
  • “Umutsuzlar Parkı” adını verdiğim üçüncü eserimdeyse, şehir yaşamının getirdiği yabancılaşma ve izolasyon hissettiriyordu.

Şiirleriyle tanınmak, beni hem sevindiriyor hem de daha fazla yazmaya itiyordu. Şiirlerimde yaşamı, ölümü, sevgiyi ve yalnızlığı işledim; herkesin içinde bulunduğu ama fark edemediği duyguları dillendirdim. Eserlerimle, okurların gönlünde yer etme çabası içindeydim. Okurlarımın yaşadıkları her anda şiirlerimin onlara eşlik etmesi, en büyük dileğimdi. İlk eserlerim, benim şiir dünyasındaki yolculuğumun henüz başlangıcıydı, ve ben bu yolculuğu büyük bir hevesle sürdürdüm.

İkinci Yeni Akımı ve Cansever’in Şiir Anlayışı

Bir kış günüydü, bir kitabevinin sıcak koltuğunda buldum kendimi İkinci Yeni şiirlerinin arasında dolaşırken. İkinci Yeni, 1950’lerin ikinci yarısında Türk şiirine getirdiği yeniliklerle adını duyurmuş bir akımdı. İlk öykülerini okuduğumda hayal dünyamın kapıları sonuna kadar aralanmıştı ve tam karşımda duran, adeta sözlerin büyücüsü Edip Cansever’in şiirleriydi. O an anladım ki, Cansever’in şiir anlayışı kendi ruh halimi anlatmak için aradığım dilmiş meğer.

  • İkinci Yeni’nin oluşumunda önemli bir yere sahip olan Cansever,
  • Şiirlerinde geleneksel kalıpları yıkıp anlamı soyutlamasıyla tanınıyordu.
  • Kelimelerin gizemine, iç dünyamızın karmaşasına dair ipuçları bırakmıştı.

Her okuduğum dizede duygusal bir yoğunluk, bir tutku hissettim. Şiirlerindeki imgeler ve mecazlar öylesine yenilikçi ki, beni her defasında düşündürdü, sorgulattı. Cansever’in şiirleri, somut gerçeklikten uzak, ancak duyguların en derin kuyularına inen bir dil kullanıyordu.

“Bir otobüs durduğunda,” diye başlayan “Otobüs Durağında” şiirini ilk okuduğumda, sanki o bekleyen insanlar benmişim gibi hissettim. Cansever, bu birebir benzerliği, sıradan hayatın sıra dışı anlarını yakalamak gibi bir hünerle işlemişti.

Çevremdeki insanlara anlatmak istediğim; İkinci Yeni’nin ve özellikle de Cansever’in şiir anlayışının, nasıl da hayatın monotonluğuna, anlaşılmazlığına bir başkaldırı, bir umut tohumu olduğuydu. Onun şiirleriyle birlikte, sanatla, hayatla ve en önemlisi kendi iç dünyamla yeniden barıştığımı hissettim.

Ünlü Eserleri: Bir Şiirin Anatomisi

Okuyan herkesi farklı bir yolculuğa çıkaran şairler vardır, ve Edip Cansever de işte o şairlerden birisidir. Şiirlerinin içine girdiğimde, kelimelerin arasında kayboluyor, anlamın derinliklerinde yüzüyorum. Onun ünlü eserleri arasında belki de en çok etkilendiğim “Bir Şiirin Anatomisi”dir.

Listelemek gerekirse;

  • Cansever’in yalın ama bir o kadar da karmaşık dünyasını en iyi anlatan bu eser,
  • Hayatın ve var oluşun temel meselelerine dokunan imgelerle dolu,
  • Bir ressamın tuvalini renklerle doldurması gibi, Cansever de bu şiirinde kelimelerle büyülü bir tablo yaratıyor.

Her okuduğumda, “Bir şiir nasıl olmalı?” sorusuna farklı yanıtlar bulduğumu fark ediyorum. Cansever, bu şiirinde bizi bambaşka duygusal atmosferlere davet ediyor.

Bir dörtlüğünde nasıl bir aşkı betimlediğini, nasıl bir özlemi dile getirdiğini düşündükçe, kendi duygularımın da bu sözcüklerle dans ettiğini hissediyorum:

“İçimde hiçbir şey yok Bir karanlık pınar akar gibi Bir karanlık deryada yüzer gibi”

Bu dize sanki benim için yazılmış gibi; içimdeki boşluğu, huzursuz bekleyişleri yansıtıyor. Edip Cansever’in şiiri, sadece sözlerin ötesinde, insanın iç dünyasının karmaşık yapısını özgün bir şekilde ifade ediyor. Sanatının bu ürünü, bana hem hüzün hem de derin bir anlayış kazandırıyor.

Her bir kelimesi, zihnimde yeni imgeler, yeni düşünceler yaratıyor. Şiire olan bakışımı değiştiren, beni her okuduğumda yeniden şekillendiren bir eser. Ve bu yüzden, Edip Cansever’in “Bir Şiirin Anatomisi” eseri, bıraktığı en değerli mirasların arasında yer alıyor.

Cansever’in Şiirdeki Yenilikçi Yaklaşımları

Ben bugün size, Türk şiirinin benzersiz isimlerinden biri olan Edip Cansever’in yenilikçi şiir dünyasından bahsetmek istiyorum. Cansever, şiiri sıradanlıktan uzaklaştırarak kendi döneminin sınırlarını zorladı; her dizesinde ustalıkla dokunan bir elin izlerini taşır onun şiirleri.

  • Cansever bana göre, dilin sadece anlam taşıyan bir araç olmakla kalmayıp, aynı zamanda bir ses ritmi ve görsel bir imge yaratabileceğini savunmuştur. O, sıra dışı kelime oyunları ve imgeler ile zenginleştirdiği şiirlerinde sesin müziğini, kelimelerin ardındaki sessizliği de önemsemiştir.

  • Şair, “İkinci Yeni” akımının öncülerinden olup, geleneksel şiir kalıplarından uzaklaşarak özgün bir dil ve üslup geliştirmeyi hedeflemiştir. Öyle ki, her bir satırı okuduğunuzda, adeta yeniden yazılmış bir dilin içinde yolculuğa çıkarsınız.

  • Somut olanı soyutla, soyut olanı da somutla buluşturur. Nesneleri herkesin alışageldiği anlamlarının ötesine taşır, onları adeta yeniden yaratır. Bu yüzden Cansever’in şiirleri, özne-nesne ilişkilerini klasik anlamda ele almayarak, okuyucunun hayal gücüne sınır tanımadan hitap eder.

  • Şiirlerine soktuğu sokakların, kedilerin, denizlerin, masaların anlam katmanları o kadar yaygındır ki, her okuyuşunuzda yeni bir detay, yeni bir duygu katmanı fark edersiniz.

Edip Cansever, işte bu özellikleriyle, Türk edebiyatında kendine özgü bir yer edinmiş ve bize, her bir kelimesinde yeniden keşfetmenin zevkini yaşatan ustalar arasında saygın bir konuma gelmiştir. Onun şiirlerini okurken, sadece bir şairin sözcüklerle dansını değil; dil, imgeler ve anlam üstüne kurulu bir dünyayı keşfe çıkarsınız.

Ben Ruhi Bey Nasılım ve Türk Edebiyatındaki Yeri

Bir Edip Cansever şiirine ilk defa ne zaman gözlerimi diktiğimi hatırlamıyorum ama “Ben Ruhi Bey Nasılım” adını gördüğüm an, ruhumda bir sarsıntı hissetmiştim. Bu şiir, Cansever’in yaşamın absürtlüğünü ve bireyin iç dünyasındaki çelişkileri ele aldığı bir eser.

Ben Ruhi Bey’i nasıl bulduğumu merak edenlere, sokak aralarında kaybolmuş bir adamın monologu gibi geldiğini söyleyebilirim. Şiir, bir modern zaman eleştirisidir aslında. Özellikle şu mısralar, insanın kendi içinde kayboluşunun resmini çizer:

Ben Ruhi Bey nasılım,
Hiçbir şeyim yok, ne eşya ne huyum var,
Aynalarla dolu bir odaya kapatılmış gibiyim.

Türk edebiyatına gelirsek, Cansever’in şiiri, ikinci yeni akımının öncülerinden ve bu akım içinde kendine has bir sesi olmuştur. Şiirde kullanılan dil ve imgeler, özgün bir tarz yaratırken, bireyin içsel çatışmalarını ve dış dünyayla olan bağlarını sorgulatır bize. “Ben Ruhi Bey Nasılım” Türk şiirindeki yenilikçi akımlara güçlü bir örnek teşkil eder.

Şair, geleneksel yapılara meydan okuyor ve bizi düşünmeye, sorgulamaya davet ediyor. Bu şekilde, şiir, sadece bir okuyucu ve yazar arasındaki etkileşimin ötesine geçip, dönemini aşan evrensel bir yankı buluyor. İşte Ben Ruhi Bey’in Türk edebiyatındaki yeri burada yatıyor: Okuyucusunu şaşırtan, sarsan ve düşündüren bir yapıt olarak kalıyor.

Matt Graven Bright

Bir edebiyat âşığı olarak adını ilk duyuşumda, Matt Graven Bright’ın sıradışı bir hikaye romanının kahramanı olduğunu düşünmüş, merakla araştırmaya koyulmuştum. Gerçek bir şahsiyet olduğunu öğrendiğimde ise daha da çok etkilendim. Onun, yaratıcı düşüncelerini kısacık cümlelerle ifade edebilme yeteneği beni büyülemişti.

Bir sabah uyandığımda, kafamda Matt Graven Bright ile ilgili bir hikaye filizlendi. Rüyamda, onun parlak zekasıyla etrafını aydınlattığını gördüm ve bu durum, benim için gerçek anlamda bir lirizm kaynağı oldu. Karanlık bir dünyada, bir lambanın ışığı gibi hem yolumu aydınlatıyor hem de etrafa sıcaklık saçıyordu.

  • Matt Graven Bright kimdir bilmiyorum, fakat onun etrafına saçtığı parlaklık, insanın iç dünyasındaki karanlıkları aydınlatmaya yetiyor.
  • Onunla ilgili bir kitap okuma fikri, zihnimi heyecan ve merakla dolduruyor.
  • Düşüncelerinin beni nasıl etkileyeceğini, hayal gücümün hangi yeni ufuklara yelken açacağını düşünmek dahi heyecan verici.

İlham veren kişiliklere her zaman hayranlık duymuşumdur. Matt Graven Bright gibi isimler, onların eserleriyle yaşamlarımızda iz bırakmayı başarıyor. Ve elbette, Edip Cansever’in etkileyici sözlerini düşündüğümde, iki yazar arasında derin bir manevi bağ hissediyorum. Bilgelik dolu sayfalar karıştırırken, zaman zaman Matt’in parlak fikirlerine rastlamak bana büyük bir mutluluk verecek.

Şairin Mektupları: Şiire Dair Özel Düşünceler

Şiirlerimde hep bir yanılsama kovaladığımı düşünürüm. Kelimelerle, sanki her satırda yeni bir dünyanın kapısını aralar, o dünyanın içinde kaybolurum. Edip Cansever’in mektupları bana bu kayboluşun nasıl bir şey olduğunu anlatır. Onun mektuplarında, şiir ve hayat arasında sıkı bir bağ olduğunu hissederim. Şairin mektupları, şiire dair özel düşünceleri barındırması açısından benim için kıymetli bir hazinedir.

  • Şiiri, hayatın ta kendisi olarak gördüğümü anlatırdı mektuplarım. Bazen sıradan bir günün içinde bir mısranın doğuşunu izler, heyecanla kâğıda dökerdim.
  • Özlemlerimi, acılarımı, sevinçlerimi şiirin içinde saklar, onlarla birlikte nefes alıp verirdim.
  • Şiirlerimdeki imgeler, çoğu zaman yaşamımdan izler taşır; çocukluk anılarımdan, geçmiş aşklarımdan, sokaklardaki sessiz gözlemlerimden doğarlar.
  • Şiirlerim, benim iç dünyamın, en gizli düşüncelerimin, en yoğun duygularımın dışa vurumudur.

Her şairin şiire olan bakış açısı farklıdır ve bu da şiiri her defasında yeniden tanımlar. Edip Cansever’in sözleri ve mektup yazışmaları, şiire dair tarifi olmayan bir sevgi ve tutku barındırır. O, kelimelerle oynamayı, onlara şekil vermeyi, onlarla düşler kurmayı bilen bir ustadydı. Şairin mektupları, bizimle kendi şiirsel yolculuğunu, iç düşünce dünyasını paylaşıyor. Her bir mektup, şiirin mistik dünyasına açılan bir kapı gibi karşımda duruyor. Her okuduğumda, kendi şiir anlayışımın derinliklerine bir yolculuk yapıyorum, onunla beraber. Bu mektuplar, bana şairin yalnızca günlük hayattan izler sunmakla kalmayıp, şiirin evrensel bir dil olduğunu da fısıldıyor.

Edip Cansever’in Şiir Dili ve Kullandığı Simgeler

Bir kere kapıyı çaldığınızda, Edip Cansever’in şiir dünyasına adım atmış olursunuz ve ben de böyle bir yolculuğa ne zaman çıksam, şairin benzersiz dili ve kullandığı simgelerin zenginliği karşısında hayranlık duymaktan kendimi alamam. Şiirlerini okuduğumda, sanki renklerle, imgelerle dolu bir tuvalle karşı karşıya olduğumu hissederim; her kelime, her satır kendi başına ayrı bir anlam dünyasını barındırır.

  • Şiirlerindeki dil, günlük konuşma diliyle iç içe geçer ve anlatımı apaçık, yalın, ama bir o kadar da derin ve çoğu kez kapalı anlamlar içerir.
  • Deneyimsel gerçekliğin ötesine geçerek varoluşsal sorgulamalara yönlendirir beni. “Ben Ruhi Bey Nasılım” şiirinde olduğu gibi, kişisel kimliğin ve varoluşun sorgulanmasını hissederim.
  • Semboller ve imgeler ise, şiirdeki anlamın katmanlarını açığa çıkaran araçlardır. Cansever, şiirinde masadan, sandalyeden, pencereden gibi sıradan nesneleri alıp, üzerine yeni anlamlar yükleyerek onları simgesel bir hale getirir.
  • Örneğin, “Tablet ve Dört Sandalye” şiirinde masa, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve iletişimsizliği simgeler; sandalyeler ise var olan ya da var olmayan karakterler olarak yorumlanabilir.

Bu simgeler, modern şiirin soyut zihinsel dünyasına somut bir giriş kapısı sunar, okuyucuyu şairin zihnine, hatta evrensel gerçekliklerin özüne çeker. Cansever’in kullandığı dil ve simgeler, bende bir çağrışım zinciri yaratır ve şiirlerini her okuduğumda, kendimi farklı bir yorum yaparken bulurum. Her okuma yeni bir keşiftir. İşte bu yüzden, her daim Edip Cansever’i okumak bir maceraya dönüşür; hem kişisel hem evrensel bir yolculuk.

Ödülleri ve Şiire Kazandırdıkları

Edebiyat dunyamızın saygın şairlerinden Edip Cansever, şiirlere döktüğü hissiyat ve düşünceleriyle pek çok ödülün sahibi olmuştur. Onun yarattığı imgeler, benzersiz kullandığı dil ve şiirlerine kattığı derin anlamlarla şiir dünyamıza katkıları büyüktür.

  • 1957 yılında “Dirlik Düzenlik” isimli kitabı ile Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü kazanmıştır.
  • Daha sonraları, 1977’de “Ben Ruhi Bey Nasılım” adlı eseri ile de aynı ödülü bir kez daha almıştır.

Bu ödüller, Cansever’in şiirlerinin edebiyatçılar ve eleştirmenler tarafından ne kadar değerli bulunduğunun bir kanıtıdır. Ancak benim için asıl ödül, onun dizelerinde bulduğum derin duygusal bağdır.

Özellikle “İçeriye Doğru” şiirinde;

“Bir şeyler yolunu şaşırmış, bir şeyler yerli yerinde”

dizeleriyle nasıl bir içsel yolculuğa çıkardığını ve insana kendini sorgulatma gücü verdiğini unutamam.

Onun şiirleri, adeta birer ayna gibidir, okuyan herkes kendi iç dünyasının bir parçasını bulur ve kendisiyle yüzleşir.

Cansever’in şiirleri benim için sadece okunan sayfalar değil, aynı zamanda hayatın ta kendisi gibi hissettiren ve yaşanmışlıkları bire bir aktaran birer yaşam özeti gibidirler. Onun dizeleri sayesinde şiir, evrenselliğin yanı sıra kişiselliği de barındırır hale gelmiştir ve bu onun en büyük başarısıdır.

Edip Cansever Ölümünden Sonra: Etkileri ve Anıları

Benim için Edip Cansever, ölümünden sonra bile hayat damarlarımızda akan bir şairdir. Şiirleriyle bize miras bıraktığı zengin dil ve imaj dünyası, okurların zihinlerinde yeni anlamlarla sürekli yeniden doğar. Onun şiirlerini okuduğumda hissettiğim şey, kelimelerin ardında yatan derin duygu ve düşüncelerin beni sarıp sarmalamasıdır.

  • Şairin ölümünden sonra şiirleri, her çağın insanına farklı bir pencere açmıştır.
  • Edebiyat çevrelerinde Cansever sözleri tartışılırken, başka şairlerin eserleriyle karşılaştırılarak da analiz edilmeye devam etmektedir.
  • Ölümünden bu yana birçok genç şair, ondan ilham alarak kendi seslerini bulmuşlardır.

Her yıl düzenlenen şiir etkinliklerinde Edip Cansever’in adı saygıyla anılır. Bense onun şiirlerinden en çok etkilendiğim satırları defalarca okuyarak, unutulmaz bir anı olarak kalbime kazımış durumdayım. Özellikle “Masa Da Masaymış Ha” ya da “Anlatamıyorum” dizeleri, bana yaşamın monotonluğu içindeki anlam arayışımızı hatırlatır.

Cansever’in şiirleri, bir anlamda bizimle konuşur; bazen sadece bir göz kırpmada, bazen de bir hayat boyu süren bir sohbette.

Diyebilirim ki, Cansever’in ardından yankılanan etkisi, onun mekan ve zaman ötesi eserlerinde gizlidir. Benim gibi onu okuyan herkes, şiirlerinde yeni bir yol haritası, keşfedilmemiş bir kıta bulabilir. Yıllar geçse de onun yazdıkları, bizlere sevdiklerimizle paylaşacağımız sonsuz anlam ve güzellikler sunmaya devam edecektir.

Cansever’in Eserlerinin Günümüz Türk Şiirine Etkileri

Hani bazen bir şiir okursunuz da, o dizeler canlanır gözlerinizin önünde; işte bende de Edip Cansever’in eserleri böyle bir etki yaratır. Onun şiirleri, kendine has imgesel zenginliği ve özgün diliyle beni her daim büyüler. Günümüz Türk şiiri üzerinde de Cansever’in etkilerine rastlamak beni şaşırtmaz.

  • Sözgelimi, Cansever’in hayatın rutin detaylarından yola çıkarak derin anlamlar çıkarma becerisi, pek çok çağdaş şairi bu konuda cesaretlendirdi. Bu, şiirde olağanı olağanüstü kılmak olarak karşımıza çıkar.
  • Bireysel çıkmazların kamusal çatışmalara dönüşebildiği yapıtlarıyla, yalnızlaşan bireyin iç dünyasını ve toplumsal eleştiriyi harmanlayan genç şairlere ilham kaynağı olduğunu görüyorum.

Onun şiirsel dilinin sıklıkla modern hayatın karmaşası içerisinde anlam arayışını dile getirmesi, kuşkusuz genç şairlerin de üzerinde yoğunlaştıkları bir tema oldu. İşlerimde bile Cansever’in izlerini görmeye başladım. Onun “İçeriği içinde barındıran bir biçim” yaklaşımını benimseyen, şiiri neredeyse bir heykel gibi işleyen bir kuşak var ortada. Bu kuşak, Cansever’in dilbilimsel oyunlarını ve ironisini modern şiirin bir parçası yapmış durumda.

Ayrıca, Cansever’in şiirindeki “her şeyin şiirde yer bulabileceğine” dair inancı, şiirin sınırlarını da zorlamıştır. Günümüzün şairleri, onun bu özgürlükçü yaklaşımını benimseyerek, geleneksel sınırları yıkıp daha geniş bir ifade alanı yaratmaktalar.

Şunu da unutmamak gerekir ki, her ne kadar Cansever’in şahsi söylemi benzersiz olsa da, birçok şair onun mısralarında kendi iç seslerini, kendi dünyalarının yankısını bulmuş durumda. Bu benim için Cansever’in eserlerinin güncelliğini ve etki gücünü korumasının en açık kanıtıdır. Onun şiirleri, adeta rehber yıldızlar gibi, gelecek nesil şairleri de ışığıyla yol göstermeye devam ediyor.

Sonuç: Cansever’in Şiir Mirası ve Unutulmazlığı

Hayatının her anını şiire adayan Edip Cansever’in eserleri, benim gibi pek çok insanın ruhuna dokunmayı başardı. Onun “Tablet ve Kalem”lerinde dökülen her kelime, derin bir düşünce denizinde yüzüyor adeta. Şiirlerinin arasında gezinirken zaman zaman “Ben Ruhi Bey Nasılım” diye sordum kendime. Cevap her zaman bulanık da olsa, Cansever’in hissettirdikleri netti.

Onun şiirleri, kendi çağının sınırlarını aşarak, bugün bile modern toplumun ruh halini yansıtabiliyor. “İçeriye Doğru” yolculuk ettiğimde, caddelerde, insan yüzlerinde Cansever’in imgelerini görmek mümkün. Şairin “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı” dizeleri gibi, sanki şehri bu dizelerle başka bir boyutta tecrübe ediyoruz.

  • Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen, Cansever’in şiirleri eskimeyi reddediyor.
  • Okuyucular, onun “Masa Da Masaymış Ha” dizelerindeki hayatın ironisini bugün de güncel buluyorlar.
  • Bir dize bazen bir roman kadar etkili olabiliyor ve Cansever bunu başaran şairlerden.

Cansever’in şiirleri, dilimize yeni bir boyut kazandırdı ve şairin “şair olmak ağır iş” dediği gibi, bu ağır işi hakkıyla yapanlardan oldu. Onun eserleri, benim için zamanla daha da anlam kazanıyor, her okuyuşumda yeni bir şey keşfediyorum – şiir evreninde bir yolculuk bu. Ve şunu diyebilirim ki, Cansever’in şiir mirası, onu unutulmaz kılan bir hazine ve bizim için büyük bir lütuf. Her satırıyla düşündüren, her dizesiyle insanı içsel bir yolculuğa çıkaran bu büyük şair, Türk şiirinin unutulmaz isimlerinden biri olarak hatıralarımızda ve dilimizde yaşamaya devam ediyor.

Scroll to Top